KADIN VE ANAYASA başlıklı yazımda kadının Anayasa’daki yalnızlığını irdelemiştim. Şimdi ise toplumu geliştirmekle görevli hukuk mekanizmasının bir parçası olan Yargıtay bağlamında kadının yalnızlığını değerlendirmek istiyorum.
Peki, bugün seçtiğim Yargıtay kararları neler?
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun vermiş olduğu 2022/120 E. 2023/378 K. sayılı ve 26.04.2023 tarihli kararı ile Yargıtay eşlere sorumsuzluk konusunda bir kapı aralamıştır. Toplumsal bakış açısı ile bu kararı irdeleyelim.
Her ne kadar toplumsal yapıyı eleştirsek de kadınların -ki çoğu kişi kadın denmesini de hakaret kabul ederek kız denmesini tercih ediyor- evlilik mantığı ile yetiştirildiği ve bu eve artık kefenin girer diyerek gönderildiği bir gerçektir. Kadın evlendiğinde çoğu zaman ailesi tarafından terk edilmektedir. Burada kadının severek evlenmesinin ya da görücü usulü evlenmesinin bir önemi yoktur. Burada kadının evlendirilerek evdeki boğaz sayısının azaltılması ile ilgisi vardır. Bu nedenle toplumda “kadının gözü açılmadan”, “ erkek dış hayatı tatmadan” evlendirelim mantığı bulunmaktadır. Bu durumun taraflar arasındaki psikolojik sorunları yazının akışına bırakıyorum. Konuya dönecek olursak;
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU 2017/1931 E- 2019/340 K sayılı kararında özetle evliliğin ilanı taşıyan düğün merasimini gerçekleştirmenin erkeğin ödevi olduğuna karar vermiştir. Taraflar arasında eşitlikten veya mali yükümlere birlikte katlanma gibi bir tespitte bulunmamıştır.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2017/3-1038 K. 2021/458 T. 13.4.2021 tarihli kararında özetle düğünde takılan takıların kadının kişisel malı sayılacağını hükme bağlamıştır.
Özetle düğün merasimi bakımından külfetin erkekte olduğuna ve nimetten kadının faydalandığını hüküm altına almıştır. Bir diğer bakışla evlilik birliğini kurmak ve evlilik birliğinden doğan masraflara katlanması gerekenin erkek olduğunu ifade etmiştir.
Bu iki kararında düğün merasimi ve ilan özelliği ile değerlendirmede bulunan ve toplumsal olarak haklı bir tespit olan bu kararı ile çelişen bir karar gerekçesine imza atmıştır. İşbu karar; Hukuk Genel Kurulu 26.04.2023 tarihli E. 2022/ 2-120 K. 2023 / 37 sayılı kararıdır. Yargıtay aile dışına karşı olan edimlerde kadını korurken aile içi yapılan davranışlarda kadını korumasız bırakmıştır. Şöyle ki; “Aynı şekilde birlik görevlerini yerine getirmemek, evin ihtiyaçları ile ilgilenmemek, ev kirasını veya faturaları ödememek, evi sebepsiz terk etmek, eve bakmamak, eve geç gelmek, bağımsız konut temin etmemek, birlikte yaşamaktan kaçınmak, çalışmamak, sık iş değiştirmek, mali yükümlülükleri yerine getirmemek, dava açarak fiili ayrılığa sebebiyet vermek gibi kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu kabul edilmeyen kusurlu davranışlar nedeniyle manevi tazminat ödenmesine karar verilemez.” Demek suretiyle düğün yapmaktan imtina eden erkeğe karşı kadını koruyan Yargıtay’ın erkeğin sorumsuz davranışlarına karşı kadını korumasız bırakacak şekilde bir hüküm ortaya koymuştur.
Şöyle ki; erkek genelde çocukların bakımını bahane ederek kadının çalışmaması yönünde psikolojik baskı kurarak kadının çalışma hayatını baltalamaktadır. Üstelik bir önceki yazıda belirttiğim üzere[1] piyasanın erkeklere göre şekillenmesi ve erkek çalışma koşullarının kadınlara dayatılarak, kadınlara daha az maaş verilmesi hali de kadının çalışma azmini kıran bir noktadır. Bu bağlamda kadın adeta evliliğin kölesi haline gelmektedir. Hâl böyle iken; çalışma koşulları kadınlar lehine düzenlenmez, kreşler serbest piyasa koşullarına bırakılırken ve çocukların yaşıtları ile bilişsel ve fiziksel eğitimler alma gereği yok sayılırken, hayır demeyi bilmeyen bağımlı çocuklar yetiştirilmesine neden olunurken kadının hayır deme hakkı elinden alınmaktadır.
Bütün bunlar olurken kadının evlilik çağına gelene kadar ona öğretilen evlilik anlayışı ile bağdaşmayan bir düzen ile tanıştığı evlilik halinde kadın mezkûr kararla yalnız bırakılmıştır.
Çalışsın veya çalışmasın hiçbir kadın evlilik döneminde yaşadığı; faturaların ödenmemesi nedeniyle temel ihtiyaçlarını gideremeyeceği korkusu, kiranın ödenmemesi nedeniyle evden atılacağı korkusu, evin ihtiyaçlarının giderilmemesi sebebiyle sefalet içinde yaşamanın verdiği duygu, eve bakılmaması erkeğin kendi ihtiyaçlarını gidermesi nedeniyle evde oluşan açlık, eve sebepsiz gelmemek – herkes biliyor ki eve sebepsiz gelmeyen erkeğin hayatında bir başkası vardır- sebebiyle acaba aldatılıyorum mu düşüncesi ile yaşamak, hele bir de çocuk varsa; kadının ailesi de çocuğun ile gelme dediyse kadının yaşadığı o çaresizlik psikolojisi… Hukuk Genel Kurulu demiş ki kadının yaşadığı bütün bu duygular, kadının sağlığına ve manevi gelişimine etki etmeyen şeyler bu yüzden manevi tazminata hükmedilmez. Hangi dünyada bir kadının yaşadığı bu çaresizlik ve korku dolu günlerin karşılığı olmaz? Bu kadar ucu açık bir sorunlar zincirini, bir olay nezdinde değerlendirip içtihadı birleştirme kararına konu edebilir bir zihniyet? Daha kötüsü internette araştırma yaparken kararı yayınlayanların herhangi bir eleştiriye mahal vermediğimi görmek oldu. Bu böyledir dediğimiz sürece hukukun gelişmeyeceği de adaletin sağlanmayacağı da ve kadınların ihtiyaç duyduğu hukuki güvenlik ilkesine erişemeyeceği açıktır.
Peki, ne yapmalıyız?
Kadının evlilik birliği içinde üstlenmek zorunda olduğu görevlere dair yargılama esnasında değerlendirme yapılmalı, kadın için bir yıpranma payı hesap edilmeli ve psikolojik değerlendirmeye tabi tutulmak üzere kadının manevi tazminat hakkı gündeme gelmelidir.
Yani manevi tazminat istemi belirsiz alacak şeklinde yapılabilmeli ve rapora göre güncellenebilmelidir. Bu bağlamda adliyelerde psikolok görevlendirmesi de yapılmalıdır. Üstelik erkeğin psikolojik durumu, babalık yükümlerini ihlal edip etmeyeceği, çocukta neden olabileceği zararlar da tahlil edilerek gerektiği takdirde baba ile çocuğun kişisel ilişki kurması tamamen engellenmelidir. Evet bir çocuğun babaya da ihtiyacı vardır; ancak çocuğun manevi ihtiyacını da yok sayan, maddi ihtiyacını da anneye yıkan bir erkeğin babalığı da tartışma konusu olmalıdır. Bu bağlamda bir önceki yazımda belirttiğim üzere, kadınlara doğuştan oluşturulacak bir fon ile kadının, sağlıksız bir erkekle yaşama ve çocuklarını kurban etme şeklindeki yaşam şekline son verilebilir. Sağlıklı bir nesil yetişmesi sağlanabilinir.
[1] https://www.guncelkadin.com.tr/selcen-bayun-kadin-ve-anayasa/