“Yılın en ilham verici haftası” Brand Week Istanbul, “Yeniden düşün. Yeniden yarat. Yeniden inşa et.” temasıyla Haliç Kongre Merkezi’nde sürüyor. Etkinlik ikinci gününde Murathan Mungan, Fatih Altaylı, Kalben ve Zehra Güneş gibi isimleri ağırladı.
Türkiye’nin ve dünyanın en yaratıcı isimlerini, iş dünyasının ezber bozan uzmanlarını ve trendlere yön veren düşünce liderlerini bir araya getiren Brand Week Istanbul’da ikinci gün geride kaldı.
“Dünyanın hâlâ bir geleceği olduğunu hissettiren her duygu aşkla müttefiktir”
Ünlü şair ve yazar Murathan Mungan, “Aşkın Müşterekleri” başlıklı oturumunda, Brand Week Istanbul’un en etkileyici ve ilham verici sunumlarından birine imza attı. “Ne yazdıysam aşk için yazdım” diyen ünlü yazar, “Bu kayıplar çağında, aşksızlığımız, sevgisizliğimiz, merhametsizliğimiz çok artmaya başladı. Çağımızda aynı zamanda değerlerin ve entelektüel vicdanın da kayıplar yaşadığını deneyimliyoruz. Bütün bunlara rağmen aşk hâlâ en azından en evrensel konu” şeklinde konuştu.
Âşık Veysel’in “Aşk nedir” sorusuna verdiği “Birini seversin, kavuşamazsın, o zaman aşk olur” cevabını hatırlatan Mungan, acının, aşkların en önemli müştereki olduğunu söyledi. Günümüzde aşkın yerini çabuk tüketilen ilişkilerin aldığına dair görüşe yönelik ise, “Kendi deneyimlerimizi insanlığın ortak değeri sanmak bizim temel yanılgılarımızdandır. Aşk da bundan payını alır. Aşka hiç inanmayanlar ya da sadece romanlarda, filmlerde inanlar da vardır. Çünkü çıktıkları yalnızca kendi sokaklarıdır” dedi.
“Kalbin hileli uyanışlarını aşk sanmayın. Onlar küçük çırpıntılardır. Bazıları sevgili değil, kendi yazdığı hikâyede başrolü oynayabileceği kişiyi arar. Bazı aşklar bir düşmanlık çeşididir, bazı düşmanlıkların aşk çeşidi olması gibi” yorumunu yapan Mungan sözlerini, “Dünyanın hâlâ bir geleceği olduğunu hissettiren her duygu aşkla müttefiktir. Aşk insanın umudunu kesmemesi demektir” şeklinde sonlandırdı.
Fatih Altaylı’nın kolektif içerik projesi
“Alternatif Medya, Doğrudan Erişim” isimli oturumun katılımcıları, duayen gazeteci Fatih Altaylı ile Levent Erden’in keyifli sohbetine tanık oldu. Uzun yıllardır ana akım mecralarda yaptığı programlar ile tanınan Altaylı, Habertürk’ten ayrılması ile birlikte YouTube içeriklerine ağırlık verdiğini aktardı ve “30 yıldır televizyonda olduğum için ünlüyüm ama hiç bu kadar ünlü olmamıştım” dedi. Şu anda 7’den 70’e farklı jenerasyonlara ulaştığını ifade eden Altaylı, “YouTube’da neysem oyum” diyerek bu mecradaki tarzını eski radyoculuk zamanlarına benzetti.
YouTube’a video yükleme noktasında “en çok izlenen saatler” kurallarına aykırı davrandığını ancak bunun “disruptive” bir tarz yarattığını belirten Altaylı yeni içerik projelerini de anlattı. Teke Tek içinde Fatih Altaylı’ya ait içeriklerin yüzde 10’luk bir dilimi oluşturacağını, geriye kalan içeriklerin kültür-sanat yayınları yapan Levent Erden, Dinazor Dede adlı formatla Türkiye’de çocuklara bilimi sevdirmeye çalışacak olan Celal Şengör, teknoloji tarafında yayın yapacak olan Asım Şengör gibi isimlere ait olacağının haberini paylaştı. Aynı zamanda bilet satışı olan bir etkinlik düzenleyeceklerini ve bu etkinlikten elde edilecek gelirin tamamını, aynı oranda kendileri de bağış yaparak öğrencilere burs olarak aktaracaklarını belirtti. Söyleyecek lafı olan ama prodüksiyon bilgisi olmayan gazeteciler için bir mecra olmak istedikleri aktaran Altaylı, oluşturduğu sistemi tamamen halka açık hisse yönetimine dönüştürerek, medya patronculuğunun olmadığı kolektif bir organizasyon yaratmak istediğini ifade etti.
Belirsizlik döneminde kendini yeniden inşa etmek
“Belirsizliğin olması aslında yenilikçi bir süreçtir” diyen 21st Century Brand’in ortağı ve yazarı Sara Tate, düşünsel açıdan merakın bizleri bilginin ötesine taşıyabileceğini aktardı. Başımıza gelenleri anlamlandırma ve geliştirme noktasında öğretilerden ve beklentilerden vazgeçerek, bir çocuğun merakıyla sorgulamak gerektiği düşüncesini paylaştı. İyimserliğin yanına gerçekçiliği koyarak gelişim sağlayabileceğimizi belirten Tate, “Bardak boşsa boştur demeyi öğrenmemiz gerek” dedi. Hayatın belirsiz zamanlarında sabit kazanımları bulabilmenin önemine değinen Tate sözlerini, “Hayatınızdaki her şey değiştiğinde, sabit kalan ve bir çapa görevi görebilecek inanç, ritüel, arkadaşlıklar, eş veya hobi gibi konulardan neyi elinizde tutacağınız ve hangilerinden vazgeçeceğiniz konusunda kararlı olmalısınız” dedi.
Nefes, değerlendirme, gülümseme ve merak: Korkuyu yenmek için dört yöntem
Özellikle son yıllarda yaratıcılığın körelmesindeki en büyük sebebin korku olduğunu ifade eden Korku Gurusu lakaplı Patrick Sweeney, “Korku İyidir, Korkmaktan Korkmayın!” başlıklı oturumunda, “Korku vücudumuzda belirmeye başladığı anda göğsünüzde bir sıkışma yaratır ve sırf bunu hissetmek bile yeni bir düşünce yapısına geçmenize sebep olur” açıklamasını yaptı.
Sezgisel, fiziksel ve duygusal korkuların, stres ve kaygıyı devreye soktuğunu ve bir “korku kokteyli” oluşturduğunu anlatan Sweeney, 2 milyon yıllık genetik mirasla aktarılan bu refleksleri aşarak, korkunun kendisiyle bütünleşmek gerektiğini vurguladı. Bu süreçte kullanılabilecek dört bileşenli yöntem önerisi ise şu şekildeydi: uyanır uyanmaz yapılan nefes egzersizi, içinde bulunduğumuz noktaya uzaktan bakabilmek için “değerlendirme” alıştırması, korku ve endişe refleksini yüzde 60 oranında azaltabilen “gülümseme” ve hızlıca kapıldığımız yargıların yerine koyabileceğimiz “merak” duygusu.
Erkekler tarafından, erkekler için tasarlanmış kalpler
Sweeney’den sonra söz alan isim “Sana Bir Kalp Verdim: Bir Cerrahın Hayalleri, Hedefleri” isimli sunumuyla Kalp Cerrahı ve Yapay Kalp Uzmanı Dr. Dilek Gürsoy oldu. Avrupa’da yapay kalp nakli yapan ilk kadın cerrah Dr. Dilek Gürsoy, “Benim başarılı olmamın altında dürüstlük ve vicdan var. Ego olmamalı ameliyat masasında” dedi. 2023 yılında hâlâ kalp yetmezliğine en iyi çarenin organ nakli olduğunu berliten Gürsoy, organ bağışı çağrısı yapmanın önemine değinirken, “Bu devirde artık insanlar kalp nakli için sıra beklerken ölmemeli” dedi. “İnsanları turist olarak uzaya gönderiyoruz ama doğru düzgün bir yapay kalp ortaya çıkaramadık. Hâlâ 60’lı yıllarda üretilen pompaları takıyoruz” diyen Gürsoy, bugünkü yapay kalpleri “erkekler tarafından erkekler için tasarlanmış” sözleriyle değerlendirdi.
“Zalimlere minnettarım”
MAC Marka Direktörü Nazli Altıpat ve MAC’in iki marka yüzü Kalben ile Zehra Güneş’in konuk olduğu “Senin hikâyenin renkleri ne?” isimli oturumu Nilay Örnek yönetti. Altıpat markanın “Göster Renklerini” felsefesini dinleyicilerle paylaştıktan sonra söz alan ünlü sanatçı Kalben, “Toplumun içindeki şiddet, baskı, nefret ve yükselen öfke özellikle kadını olabildiğince frapan, vahşi, korkusuz bir hale getiriyor” dedi. Kalben sözlerini, “Ben zalimlere de teşekkür etmek istiyorum, artık onlardan nefret etmiyorum. Bizi bu kadar korkusuz, güçlü ve eşsiz gösterdikleri için onlara minnettarım” şeklinde sürdürdü. Yaşlanmaya bayıldığını dile getiren ünlü sanatçı, “Sarkan vücut benim vücudum. Müthiş bir şey. Ne kadar korkusuzlaştıysam, o kadar yaklaştık demektir tamamlanmaya. Bu yüzden çok mutluyum” dedi.
“Mustafa Kemal’in gözündeki sonsuzluk mavisi”
Milli voleybolcu Zehra Güneş ise, “Şu an renklerini göstermekten korkmayan bir kadın olarak, küçük kızlar, kadınlar, yaşıtlarım, büyüklerim ve gerçekten renklerini göstermekten korkmayan tüm kadınlara beni aralarına aldıkları için çok teşekkür ederim” dedi. Güneş oturumun son sözünde, “Bence buradaki bütün başarılı kadınların renk paletleri ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün gözündeki sonsuzluk mavisidir” diyerek Cumhuriyet’imizin 100’üncü yılında Atatürk’ü andı.
Gerçek yaşamdaki deneyimlere odaklanmak
Lady Gaga, Usher ve Barack Obama gibi isimlerin dijital stratejilerini şekillendiren, Vice Media Kıdemli Başkan Yardımcısı Mark Adams, Brand Week Istanbul seyircisiyle “İçgörüden Öngörüye: Teknolojinin Gücü Nasıl Ortaya Çıkarılır” isimli oturumda buluştu. Adams, demografik hedeflemeye dayalı pazarlama yaklaşımının eskidiğini ve insanların gerçek yaşamlarında paylaştıkları deneyimlere odaklanan stratejilerin daha etkili olduğunu aktardı. Bu yaklaşımın, genç kuşakları hedefleme ihtiyacının ötesine geçtiğinin altını çizen Mark Adams, deneyimleri ve toplulukları bir araya getiren dijital platformların daha etkili iletişim ve ürün tasarımı yaratmadaki potansiyelini vurguladı. Bu yeni anlayışta, deneyimli, yeni nesil profesyonellere ihtiyaç duyulduğunu hatırlattı.
“Prekaryaya ‘Ayağa kalkın, sesinizi yükseltin’ demek kolay değil”
Basic Income Earth Network Kurucu Ortağı ekonomist Guy Standing, Brand Week Istanbul katılımcılarıyla “Hey Beyaz Yakalı: Kendi İşinde Prekarya, Kendi Hayatında Paryasın” isimli sunumundan notlar paylaştı. Gerek devlet gerek ticari gerekse de kişisel borçlanmaların kırılgan bir sistem yarattığını söyleyen Standing, sınıf sistemindeki değişimlere işaret etti. Beyaz yakalıların konumuna dair beklentilerin büyük oranda değiştiğini söyleyen Standing “prekarya” olarak adlandırdığı grubun karakteristik özelliklerini şöyle çizdi: Aslen dönüştürücü bir grup çünkü farklı bir yaşam tarzı istiyorlar. Esnek ve güvencesiz bir gelire sahipler. Genellikle yarı zamanlı ya da geçici işlerde çalışıyorlar. “Bir şey olma, bir şeye ulaşma” hisleri yok çünkü her günleri birbirinden farklı geçiyor. Kendilerinden sürekli çok çalışmaları ve ekstra işler yapmaları bekleniyor. Sürekli olarak başarısızlık hissiyle yüzleşiyorlar. Çok düşük gelirlere sahipler. Sürekli olarak “yalvaran, talep eden” konumundalar ve bu çok saygısızca bir durum. Tüm bu koşullar karşısında “ayağa kalkın, sesinizi yükseltin” demek kolay değil çünkü mevcut sistem buna da izin vermiyor. Popülizm sularına sürüklenme riski yüksek. Bu gerçekler bir şeyin gerekliliğini ortaya koyuyor, herkesin temel gelire sahip olması.